Sualtının gizemli dünyası
Üç dört günlüğüne Antalya’ya gittim. İsviçre merkezli tur operatörü Bentour’un yıllık toplantısına davetliydim. Almanya, İsviçre ve Avusturya’dan 650 civarında seyahat acentesi temsilcisinin davet olduğu etkinlikte Antalya Akvaryum’a da davetliydik…
* * * *
Bentour Yönetim Kurulu Başkanı değerli dostum Kadir Uğur’un oğlu genel müdür Deniz Uğur, orada yabancı dostlara Cumhuriyet’in 100. Yılı’nı anlatıp coşturdu. Modern deyimiyle ‘get together’ denilen etkinlikte epey eğlendik… Böyle bir akvaryuma yıllar önce ABD’de Miami’de gitmiştim eşimle… Bu ikinci gidişim oldu…
* * * *
Sualtı dünyası hep merak konusu olmuştur insanlar için... Baktım Türkiye’de devasa beş tematik akvaryum varmış. Üçü İstanbul’da, biri Ankara’da bir diğeri da Antalya’daymış... Doğrusunu söylemem gerekirse Türkiye bu alanda almış başını gidiyormuş meğer... Antalya’daki ünlü Konyaaltı Plajı’na yakın… 2012’de açılmış… İçindeki tünel akvaryum 131 metre uzunluğa ve 3 metre genişliğe sahip… Ayrıca içindeki çok sayıdaki tematik akvaryumlarda yeraltı dünyası tanıtılıyor… Resmi adı Antalya Aquarium…
* * * *
Burası Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından adına yap-işlet-devret modeliyle işadamları Ramazan Atılgan ve İrfan Demirok tarafından kente kazandırılmış. Tanımıyorum ama öğrendim ki ortak dostlarımız varmış. Beni arayacağını söylediler. Henüz aramadılar… Ararlarsa perde arkasını öğrenip mutlaka yazarım. Örneğin böylesine büyük yatırımın hedefleri vs… Akvaryumun girişinde ünlülerin balmumu veya başka bir maddeden cidden çok güzel heykellerinden oluşan uzunca bir sergi vardı. (Bk. Fotolar).
* * * *
Yaşı tutanlar bilir... Sualtı dünyası kaptan Jacques-Yes Cousteau ile özdeşti hep... İlk o tanıttı bu dünyayı... Ama akvaryum deyince akla en önce evdeki küçük çaplı cam haznedarlar gelir belirli bir yaş grubu için... Veya hala var mı?... Rahmetli kayınpederimin de böyle bir akvaryumu vardı… Türkiye’den getirmişti… Belirli aralıklarla temizlerdi… Bir kez şahit olmuşluğum var…
* * * *
Temizlik müthiş bir hazırlıkla birlikte büyük bir askeri tatbikat gibiydi... Akvaryum irice olduğu için taşınamaz... Önce salondan banyoya kadar yerlere kağıtlar döşenir. Genelde eski gazeteler... Damlayacak sular için... Önce balıklar kepçe ile bir kovaya alınır... Bitkiler, diğer edevat çıkarılır... Sonra dirseklere kadar naylon eldivenlerle akvaryum ve içindeki kum temizlenir... Kirlenmiş su kovalarla banyoya taşınır, temiz su getirilir... Saatler süren bir ritüeldi bu... Kayınvalide bu sırada çarşıya gider, operasyon bitmeden dönmezdi...
* * * *
Benzerine yıllar önce Ankara’da yaşamıştım ODTÜ’de okurken… Şimdi bazıları emekli, bazıları halan görevde olan profesör arkadaşlarla hemen yandaki 100. Yıl sitesinde bir daire kiralamıştık. Şu an ODTÜ’de Prof. olan bir ev arkadaşım bir gün eve akvaryum getirdi. Yapma etme dediysek de kabul ettirmedik. Onun o dönemlerde hobilerinden biri Türk filmlerini izleyip yorum yapmak diğeri de balıklardı. Aradan yıllar geçti... Evi bırakıp yurda geçince akvaryuma ne oldu hatırlamıyorum... İzin almadığım için isimleri yazamıyorum...
* * * *
Antalya’da akvaryuma gitmeden önce epey bir düşündüğümü söylemeliyim. Çünkü uzun süre bir hayvanat bahçesinde tutulan bir kartalın doğaya salınışını izlemiştim. Oldukça etkilenmiştim. Acaba balıklar da mı öyle... Dar bir alanda stres oluyor mu bilmiyorum... Veya böyle akvaryumlar olmasa bunları nasıl tanıyacağız... Acaba bize yeni Jacques-Yes Cousteau’lar mı lazım?


