ATATÜRK DİN İÇİN NE DİYOR?

30 10 2024
118 kez okundu
kiyikose@devrimgazetesi.com.tr

Atatürk din konusunda şunları söylüyor: “Allah birdir ve büyüktür. Allah büyük bir kuvvettir. O’na daima inanmak lazımdır. Allah’ın emri çok çalışmaktır. İtiraf ederim ki düşmanlarımız çok çalışıyorlar. Biz onlardan daha çok çalışmaya mecburuz. Din vardır ve lazımdır. Dinime, gerçeğin kendisine nasıl inanıyorsam öyle inanıyorum. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur. Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile daha dindar olmalıdır, demek istiyorum. İnsanlara manevi mutluluk vermiş olan dinimiz, son dindir. Çünkü dinimiz; akla, mantığa ve gerçeklere tamamen uymakta ve uygun gelmektedir.”
Atatürk, dinimizin doğru bir şekilde öğretilmesi ve yaşatılması için 3 Mart 1924 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurmuştur.
‘MİLLİ AHLAK’
Atatürk ahlak konusunda bakınız ne güzel söylüyor: “Ahlak kutsaldır; çünkü aynı değerde eşi yoktur ve başka hiçbir çeşit değerle ölçülemez. Bir milletin ahlaki değeri, o milletin yükselmesini sağlar. Bir millet zenginliğiyle değil, ahlak değeriyle ölçülür. Milli ahlakımız uygar esaslarla ve özgür fikirlerle beslenmeli ve sağlamlaştırılmalıdır. Hiçbir millet yoktur ki, ahlak esaslarına dayanmadan ilerlesin. Bizim dinimiz, milletimize hakir, miskin ve zelil olmayı tavsiye etmez. Tam tersine Allah da, Hz. Peygamber de insanların ve milletlerin izzet ve şerefini korumalarını emrediyor.”
Kısacası milli ve manevi değerlerimiz bizleri birbirimize bağlar.
Bekir CEBECİ
Eski Güney Hollanda Eyalet Milletvekili

///////

ÖZGEN ACAR ANLATMAKLA BİTMEZ

Türkiye’nin klasik gelmiş geçmiş gazeteciler arasında bana göre en önemli isim Özgen Acar’dır. Cumhuriyet’e girdiğimizde Ankara dış politika ve ekonomi muhabiri olarak görev yapıyordu. Mülkiye’yi bitirmiş, dış konularda uzmanlaşmıştı, Ankara’nın en önemli muhabiri olmuştu. Kanlarımız uyuştu; kendisini çok sevmeye başladık. Ekonomi sayfası yapmaya başladığında beni de kendisine asistan yapmıştı. Sonra New York ve Atina’da çalışmaya başladı. New York Müzesi’ni gezdikten sonra artık Türkiye’ye çok şey kazandıran bir sahada uzmanlaşmaya başladı. Hep Türkiye’den kaçırılan tarihi eserlerin izini süren, sürmekle yetinmeyip bulan, bulmakla yetinmeyip Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı’na haber verip dava açılmasını sağlayan, elindeki belgeleri Bakanlığa sunup kaçırılan tarihi eserlerin yurduna dönüşünü sağlayan bir gazeteci olarak tanıdığını söylüyor Milaslı gazeteci Olcay Akdeniz. Üçlü bir sacayağı olarak daha da yakınlaştık.
Akdeniz der ki; “O, mazlum ülkelerin tarihi eserlerini bulup kendi ülkesinin müzelerine kaçıran sinema dünyasının ‘kahramanı’ Indiana Jones’un aksine yurdundan kaçırılan tarihi eserlerin izini sürüp yurduna dönmesini sağlayan gerçek bir kahramandı.”
Türk gazetecilik tarihinde, tarihi eserlerin izini sürüp bulma ve yurduna dönüşünü sağlama çabasında bir ilk, bir tek ve bir en büyüktü ve hep öyle kalacaktır. Yıllar öncesine dayanan tanışmamız ve dostluğumuz da tarihi ve arkeolojik değerlerimizin korunmasına yönelik çabamızın buluşması şeklinde olmuştu. Biz kendi ilçemiz düzeyinde tarihi eserlerimize sahip çıkmaya çalışırken, o dünya ölçeğinde bunu, her biri efsane sayılacak başarı olarak gerçekleştiriyordu.
Türkiye’deki tarihi eserlerin en çok kaçırıldığı ülkelerin başında gelen ABD’de kimi müzelerin onu ziyaretçi kabul etmeyişi, engellemesi, yasaklaması hiç de boşuna değildi.
Türkiye’den kaçırılan Karun Hazinesi’nin, Elmalı Definesi’nin, Lidya Hazinesi’nin ve son olarak da Yorgun Herkül Heykeli’nin bulunup yeniden yurdumuza kazandırılması hep onun efsanevi başarısının bir sonucudur. Hatta arkeoloji dünyasında “yüzyılın arkeolojik buluşu” olarak adlandırılan Milas’ımızın Uzunyuva Anıtmezarı soygununun da en ayrıntılı haberini onun yazısında okumuştuk.
Belki de tarihi eser kaçak kazısının ve kaçakçılığına ilişkin haberlerin çokluğu yüzünden olacak, Milas ve yöresine de özel bir ilgisi vardı. Hemen her ay, en azından bir iki kez yaptığımız telefon konuşmalarında hep Milas’ı sorardı. Sonra da haber paylaşımını sürdürmek adına “paslaşalım” diye son sözünü noktalardı.
Yalçın Bayer’in Hürriyet’teki köşesinden…

Whatsapp